BİTEZ BAĞARASI RESTORAN

Yazar Perşembe, Nisan 10, 2014





Bodrum'da sayısız çeşitlilikte mekan var. Yeme-içme ve konaklama pazarının en hareketli olduğu bölgelerden biri burası. Biraz parası olup Bodrum'a gelen istisnasız her insan işletmeciliğe soyunmuş durumda. Uzun yıllardır burada yaşayan biri ''Girişimcilerin mezarlığı burası'' dedi hatta . En ücra köylerde , mahalle aralarında bile restoran, pansiyon, otel bolluğu yaşanıyor. Yalnız önemli bir sorun var: Sezon sadece üç ay sürüyor! Hatta iki ay. Okullar kapanıyor , İstanbul Bodrum'a akıyor, nüfus bir milyona çıkıyor ama sadece iki ay boyunca. Yaz kış Bodrum'da yaşayan yüz bin civarında insan varmış. Yani yılın dokuz ayı çok belli başlı birkaç yer dışında bu işletmelerin kar etmesi teorik olarak imkansız. İşletmeci düz mantıkla üç ay içinde bir yıllık hasılatı yapmak zorunda, bir tabak mantı doksan liraya satılıyormuş efsanesi bu nedenle gerçek.

Bodrum'a bir haftalık tatil için gelip bir akşam yemeğine 200 lira vermek pek dokunmayabilir ama bizim gibi yaz kış burda yaşayanlar için dışarda yemek içmek ciddi bir mesele haline geliyor. Ben artık fiyat sormadan hiçbir şey sipariş etmiyorum.


Bağarası yaklaşık on yıl önce bir köy evinin bahçesinde birkaç tahta masa ile faaliyete başlamış. Bahçeden toplanan otlarla hazırlanan mezeler, asma dalına dizilmiş etlerle epey üne kavuşmuş. Şöminesi , samimi havası ile eminim çok etkileyici bir mekandır o vakitler. Gökçebel'deki Havva Ana'nın da aynen böyle bir hikayesi var. Bu işletmeler ilk yıllarda  10-20 kişiye yemek çıkarırken işletmeci ''abla/teyze'' radikasını , rezenesini, domatesini, salatalığını bahçesinden topluyor , etini mahalle kasabından kiloyla, elleyerek koklayarak alıyor, peynirini ve yoğurdunu komşunun ineğinin sütüyle kendisi yapıyordu büyük ihtimalle. Günde 100 kişiye yemek verdiklerinde artık böyle bir imkan olabilir mi?? Etler, sütler, sebzeler Metro marketlerden kasayla alınmaya başlandığında  geçmiş olsun! O sıcacık, sevimli , ''komşumun evinde yemek yiyormuş '' hissiyatı veren mekanlar sıradanlaşıyor , üstüne üstlük bir posiyon ete, marketten alınmış domates ve salatalığa bilmem kaç lira hesap ödüyorsunuz. İşletmecilerin kibirli halleri de cabası. Havva Ana'da ''Rezervasyonsuz  (hatta 15 gün öncesinden ) sakın gelmeyin yazın'' , Bağarasın'da ''Alkol almayanı kabul etmiyoruz sezonda'' cümlelerini kulağımla duymuş biri olarak yazıyorum bunları. Şöyle bişey de var, Bodrum'a dışardan gelmişseniz ve googleda arıyorsanız iyi mekanları ,genellikle magazin camiasının yazıları çıkıyor. Ayşe Özyılmazel , Ayşe Arman gibi popüler kişilerin değerlendirmeleri bence yanıltıcı çünkü İstanbul sosyetesi samimiyete öyle aç ve herkesin kendilerini pohpohlamasına öyle alışmış ki işletmecinin kendini azarlamasını ''Ay çok hoş ,çok içten '' diyerek karşılayabiliyor.





Sonuç olarak gittik, yedik, içtik. Aklımda en çok yer eden mandalina ağaçlarının  muhteşem kokusu oldu. Baş döndüren , insanı mutluluğa boğan enfes kokular içinde bahçede yemek yemek harika olurdu. Mevsim itibariyle içerde yedik tabi ki.Çocuklar yanımızdaydı. Öyle olunca tadını çıkartmak zor malum . Asma çubuğunda etler ve köfte lezzzetli, ambiyans güzeldi. Çocukla gitmek için hava güzelse ideal bir yer. Bahçe geniş ve güvenli. Tavsiye eder miyim? Ederim. Bir daha gitmek için gayret eder miyim peki? Çok da değil.

Benzer Yazılar

0 yorum