Siminya'dan Seçmeler

Yazar Cuma, Ağustos 26, 2016 ,

Siminyanın bloğu için tık tık


''Böceğinden, balinasına her canlıya default yüklenmiş çocuk yapabilme yetisiyle övünür kimisi. Bir aksilik çıkmazsa içgüdüsel olarak kolaylıkla yapabildiği cinsel birleşme sonucu eniklemeyi ANAYIM BEN ANA! gürültüsüyle doğurmamış ve doğurmayı tercih etmemiş hemcinslerine, doğurduklarına, doğurmadıklarına tokat gibi savurur sık sık.  Haklı çıkmayı, öncelik tanınmayı, kutsallaşmayı hedeflediği yerde cümlelerine BİR ANNE OLARAK diye başlamasından tanırsın onları. Haksız olduğunu söyleyen kadınlar da çocuksuzsa şayet anne olmasını çekemiyorlardır elbette. Kıskanmasın çalışsın onun da olur😉;) Sosyal medya biolarında parmak sallayan, namusluyum ben aloo vurgulu bir ANNE! Karşılar sizi. Boldla. O kadar çok belirtir ki bunu seksi insanlığı kurtarmak için yaptığına ikna olur, mecburen saygı duyarsın bu mübarek rahme. O döllenebilen bir rahmin sahibidir haddini bileceksin! Herkes haddini bilecek!''


''Lakin memleket bi hoş oldu nicedir, üç beş leşi olan dudağı ortadan enine yarık mahalle kabadayılarına döndük. Dilimiz sustalı çakı, İki çift laf edeni o biçim deşer olduk. Ne gecesi tekin ne gündüzü hayra alamet. Ödümüz bokumuzla afedersin bulamaç. Üstümüzden kış değil dozer geçti na böyle. Keza baharı da şahsına münhasır. Havanın kokusu, kuşların sesi ve çiçeklerin renginde bir ayrıksılık, elin malına el koymuşun gibi yabancı.  Öyle bakıyor ki herkes birbirine, sanırsın kafamıza mütemadiyen ölü balıklar yağmış. Arada ölmemiş göz görürsem eğer diyorum ki kesin bu yakında kaçıp gidecek. Başka ne olabilir allasen? Aklıma bu ülkeye dair iyi bir şey gelmiyor -küllü pasta hariç- Sabah evinden çıkan herkes sanki uzaklara gidecek bir uçağın biletini almaya koşuyor.  Şu kadın bugün kesin işten ayrılacak, o adam her türlü bahse varım bankadaki birikimini çekmeye gidiyor, berikinin öyle bir yürüyüşü var ki yüzde yüz pasaport sırasına girecek. Öyle bir koşuşturma. Bir şeylerden vazgeçiliyor gibi. Sıradanlaştıran küçük şeylerden büyük büyük hem de. Güzergahlar planlı. Sardunyalar sulanmıyor. Kahkahalarda mahcubiyet seziyorum, müzikler ezan okunsun okunmasın kısık. Şehirlere belalar yağıyor ve biz hiç sevişmiyoruz. Ablam da eskisi kadar sakız çiğnemiyor.''




''Sonra başka bir kanalda başka ülkelerin savaşlarının filmleri gösteriliyor. İngiliz hastalar, Piyanistler. Hiç bize değmeyecek kadar soyut, masalsı, üstümüze sıçramayacak kadar uzak ve steril. Filmlerde olunca öyle görünüyor. Başka bir kanalda tecavüz edilen çocuk sayıları verilip bombayla öldürülen çocuk sayılarına geçiliyor, öteki kanalda öldürülen kadın sayıları toplanıyor. Mülteciler, deliler ve ölüler. Rakamlar uçuşuyor, rakamlar doluyor ellerime. Koyacak yer bulamıyorum. Başkaları öldüğü müddetçe ölüm can sıkıcı bir rutin, detaylanıp kayboluyor.'' 


'' Ablam hayatının neredeyse 15 yılını Ankara’nın kalburüstü semtlerinde yaşayan kodamanların, büyükelçilerin, sonradan görmelerin evlerini süpürerek geçirdi. Pencerenin köşesinde leke görmeyeceğim! diyenler uğruna camlardan düştü,  çoraplarda kırışık görünce camı çerçeveyi indiren manyakların ütülerini yaparken ellerini on yerinden yaktı, çamaşır suyu ile tuz ruhunu karıştırıp komalık oldu, köpekleri tarafından ısırıldı, atları tarafından tepildi ve hepsinde de suçlu ablam bulundu “yeterince dikkat etmiyordu cahil kadın” ama ablam mesajımda sadece ”bırak evi bok götürsün”e takılmıştı. Kadınların birbirini aşağılama yöntemlerinden biri olan “pasaklılık” karnından vurmuştum onu.
-Ne demek bok götürsün? Benim; işimde, evimde ne kadar titiz olduğumu bilmiyor musun? Bana pasaklı mı demek istedin? Ne duydun konuş?? Kim?''

''Herkesin bildiği ve saat saat çeşitli vukuatlarla tecrübe ettiği gibi şu gördüğünüz toplum kanırttırırcasına ataerkildir. Bu toplumda kadınlar ancak birilerinin eşi ve kimilerinin annesi olunca makbul sayılırlar. Başıboş dolaşmaları, bir erkeğin mülkü olmamaları kabul edilemez. Evcil bir hayvan gibi sahiplenilip, ekmek verince terlik getirmeleri beklenilir. Kadının bu sistem içinde çıkabileceği en yüksek makam annelik olarak empoze edilmiştir ama o makam süslü laflarla pohpohlanışının, ayak tabanına cennet koyup kut kut kutsanışının aksine bu kusursuz tasarlanmış matrix’de ancak bir host, bir solucan deliği, bir kuluçka makinesi ile eşdeğerdir. Daha doğar doğmaz sistemin çarkına düşmüş, eline bebek, kepçe, tığ, iğne, leğen, mandal tutturularak annelik çalıştırılmış, duygularından çok bebek yapacağı rahmi ile ilgilenilmiş, olması istenen kişi olana dek afillice biçimlendirilmiş bir çalışmadır anne. Havadan düşmedi, ağaçtan toplanmadı, profesyonel bir laboratuvarda geliştirilip her eve bir adet gönderilmedi. Devletin böyle bir hizmeti yok herkes kendi annesini kendi yapıyor. Ve bu anne yapma düzeneği de gayet iyi bildiğiniz gibi erkek egemen sistemin üstünüze afiyet kokuşmuş taşaklarına bağlı. O sistem bir çocuk nasıl peydahlansın isterse çocuklar öyle peydahlanır, ne şekil büyüsün isterse o şekil büyür. Kimler hangi cinsiyeti seçecek, kimler hangi rollere bürünecek, kimler hangi suçlardan cezalandırılacak hepsi ezelden belirlidir. Böyle bir toplumda annenin çocuğu üzerindeki etkisi, bebeği erkeğin arzuladığı cinsiyette doğuramadığı için öldürülmesine kadar sıfırlanmıştır. Kendi soyadını kendi doğurduğu çocuğa vermesi çocuğun babanın mülkü olarak görünmesi yüzünden mümkün olmamış, bütün fiziksel cefayı çeken taraf olduğu halde soyun ondan sürmesi söz konusu dahi edilmemiştir.
Göz açıp kapayıncaya kadar o çocuklar büyür ve sanki bütün hatalarının sebebi oymuş gibi annelerine sövmeye başlarlar. Annelerin çok küfür ettiğini duymayız ama erkekler, özellikle futbol maçlarında analı bacılı küfürlerin birini koyup öbürünü alır. Karşı takımı kadına benzetirler, maçı almayı tecavüze. Kim öğretiyor onlara bunları? Evde annelerine pilavı lapa yaptı diye küfür eden ve seks yapmayı reddetti diye dayak atan babalarından öğrenmiş olmasınlar? Ergenliğe girince oğlum milli olacak diye elinden tutup geneleve götüren ve bu şekilde seksi kadınların erkeğe verdiği bir hizmet olarak öğreten de anneler değil. Erkek genelevleri vardı da bizi mi götürmediler? Savaşları başlatan, kafa kesen, hayvan kesen, çük kesen velhasıl her şeyi kesen bilin bakalım kim? Sokaklarda kadınları taciz eden, otobüslerde fortlayan, evlerine kadar girip tecavüz edip öldürenler de erkekler ve bunları yaptıkları için anneleri onları tebrik etmiyor. Yalanı azaltın ve Türk filmlerine biraz ara verin. Şu, kadınların yalnızca “başrol erkeğin dayak yedikçe mutlu olan sevgilisi” olabildiği Yeşilçam filmlerine.''

Benzer Yazılar

0 yorum